Pretty Thing (2025), yönetmen Justin Kelly imzasıyla çıkan yeni bir erotik gerilim filmi. Başarılı bir yönetici olan Sophie (Alicia Silverstone), genç ve etkileyici bir adam olan Elliot (Karl Glusman) ile tutku dolu bir ilişkiye adım atar. Başlangıçta yoğun arzunun peşinden sürüklenen Sophie, Elliot’un takıntılı tutumları baskı haline gelmeye başlayınca ilişkiden çekilmeye karar verir. İşte o andan itibaren, özenle inşa edilmiş romantizinin gölgesinde, yavaş yavaş kararan bir atmosfer belirir.

Los Angeles’a giderken New Mexico’daki küçük Eddington kasabasında arızalanan arabalarıyla yolda kalan Lindsay ve Marc’ın hikayesini anlatıyor. Başlangıçta dostane görünen kasaba halkı, gece çöktüğünde karanlık ve tehlikeli yüzünü gösterir. İkili, pitoresk ama giderek kabusa dönüşen bu ortamda hayatta kalma mücadelesi verirken, kasabanın derin sırları ve tehlikeli planlarıyla yüzleşmek zorunda kalır.

Jéssica, annesini küçük yaşta kaybetmenin etkisiyle ilişkilerden uzaklaşmış, yalnız bir genç kadındır. Antika dükkanında çalışırken bulduğu gizemli bir madalyon, hem kayıp aile geçmişine hem de içindeki aşkı yeniden keşfetmesine kapı aralar. Gabriel adlı uzak akrabasıyla tanışıp İsrail’e uzanan bu yolculuk, onun unutulmuş akrabalarıyla yeniden bağ kurmasını ve kendini yeniden keşfetmesini sağlar. Bu yol üzerinde eski aile sırları ortaya dökülürken, Jéssica hayatında hem geçmişe hem geleceğe dair yeni umutlar bulur.

Mountainhead, Succession dizisinin yaratıcısı Jesse Armstrong’ın HBO için yazıp yönettiği ilk uzun metrajlı sinema filmi. Dört teknoloji milyarderinin, global bir kriz sırasında izole bir dağ evine kapanarak sıradışı bir hafta sonu geçirmesini konu alıyor.

Teknolojik bir ayrılık sonrası inzivaya çekilen Vanessa (Jillian Bell), en yakın arkadaşı Jennifer’in beklenmedik ölümüyle sarsılır. Sola kaçmak ve yasını yaşamak için planladığı tatilde bozulunca, sabaha karşı mutfağında Jennifer’in bizzat uzaylı kopyası ile karşılaşır

Jeanine, eski akıl hocası Charles’ın ölümünden sonra onun en ünlü yapıtı olan Salome operasını yeniden sahnelemeye karar verir. Ancak bu süreç, Jeanine’in bastırılmış çocukluk travmalarını ve karmaşık geçmişini gün yüzüne çıkarır.

Showing Up, Kelly Reichardt’ın yönetmenliğinde çekilen, Michelle Williams başrollü bir sanatçı portresi. Lizzy adlı heykeltıraş, Portland’da yaklaşan kişisel sergisine hazırlanırken günlük yaşamın küçük ama ısrarcı engelleriyle boğuşur: sıcak su sıkıntısı, kiracı ve arkadaşlarıyla karmaşık ilişkiler, ailesinin duygusal beklentileri ve küçük evcil hayvan zahmetleri. Tüm bu aksaklıklar, onun sanatını hem esinle besler hem de zorlar .

Küçük bir Breton kasabası olan Paimpont’daki sakin hayat, Ukraynalı mülteci kabul kararıyla altüst olur. Bekledikleri misafirler yerine gelen, eğitimli ve kültürlü bir Suriyeli ailedir. Sıradan, ama renkli kasaba halkı — idealist öğretmen, apéro delisi market sahibi, milliyetçi havasındaki tesisatçı — hem yardım etme isteği hem de korku arasında gidip gelir. Hoşgörüyle başlayan süreci sarsan gerçek, insan doğasının en saf mizahını ve en karmaşık önyargılarını ortaya çıkarır. Kim gerçek “barbar”dır?

Dakota Johnson’ın hayat verdiği Lucy, 32 yaşına rağmen süregelen başarısız flört denemelerini sorgulamaya başlar. Los Angeles’ta birlikte yaşayan çocukluk arkadaşı Jane (Sonoya Mizuno), kariyerine yeni bir soluk getirmek üzere Londra’ya taşınmayı planlamaktadır. Bu sırada Lucy, bir akşam içeceği sonrası uzun zamandır sakladığı duyguyu itiraf eder: kadınlara ilgi duyduğunu fark etmiştir.

Eski amatör boksör Jamal "KO" Carter, genç yaşta yaşadığı en büyük hayal kırıklığıyla sarsılır: ilk profesyonel maçında aldığı ağır yenilgi, kariyer planlarını tümüyle altüst eder. Gözü pek bir antreman kampına katılan Jamal, yeniden sahalarda iyi bir isim yapacak güce yeniden kavuşmayı umar.Ancak kamp, sadece fiziksel dayanıklılığı değil; geçmiş travmaları ve içsel mücadeleleriyle yüzleşmesi gereken kişisel bir sınava dönüşür. Jamal, ringde rakiplerine olduğu kadar kendi korkularına da karşı koymak zorundadır. Yolculuğu sırasında tanıştığı eski antrenör Lucía, ona yalnızca teknik değil, ruhsal bir dayanak sunar.Dördüncü rauntta önceki kırılma anına geri dönerken, Jamal’ın geleceği “nakavt” biçiminde değil; iradesiyle yazdığı yeni bir destan olarak şekillenir.

Janiyah Wiltkinson, maddi zorluklarla boğuşan yalnız bir annedir ve kızı Aria’nın kronik hastalığı onu her gün sınamaktadır.Bir sabah Aria’nın okula gitmesiyle başlayan rutin, para yetiştirme telaşı, evden çıkarılma tehdidi ve işte yaşadığı psikolojik baskılarla beklenmedik biçimde altüst olur.Bu arada yeni taşındığı mahallede yaşanan olaylar, Janiyah’ın zihninde giderek bulanıklaşan gerçekleri tetikler. Aria’nın akıbeti, kurtarılması gereken güvenlik konusu haline gelirken Janiyah, en sonunda büyük bir kırılma anına doğru sürüklenir.

İrlanda'nın büyüleyici kırsalında geçen bu hikâye, kaderin ince dokunuşlarıyla birbirine bağlanan iki genç ruhun, Nicholas ve Isabel'in öyküsünü anlatıyor. Nicholas'ın babası William, ilahi bir çağrıyla resim yapmaya başlar ve ailesini geride bırakır. Isabel ise trajik bir olay sonrası ailesi tarafından manastıra gönderilir. Her biri kendi yolculuğunda acı ve umutla yoğrulurken, kader onları bir araya getirmeye kararlıdır.

Toronto'ya basit bir görev için gelen kaygısız ve çekici genç yazar Werther, hayatının aşkıyla karşılaşır. Ancak, genç kadının nişanlı olduğunu öğrenmesiyle işler karmaşık bir hal alır. Hipokondriyak en yakın arkadaşının ısrarlarına rağmen, Werther kalbini kazanmak için çaresiz, yanlış yönlendirilmiş ve komik bir arayışa girer. Bu süreçte, hem kendini hem de aşkı yeniden keşfeder.

Lisa ve Daniel, zorlu Vasaloppet kayak yarışından sonra bu kez bambaşka bir meydan okumaya girişir: 300 kilometrelik Vätternrundan bisiklet yarışı. Fiziksel sınırları kadar duygusal dayanıklılıkları da test edilirken, ikilinin arasındaki bağ, yıllardır çözülemeyen eski kırgınlıklar ve yeni hayat mücadeleleriyle yeniden şekillenir.Hazırlık süreci sırasında Lisa, beklenmedik bir şekilde eski sevgilisiyle yeniden karşılaşır. Bu karşılaşma hem kişisel kararlarını hem de annelik sorumluluklarını sorgulamasına neden olur. Daniel ise uzun süredir sarsılan evliliğini kurtarma umuduyla yarışa tutunur. Ancak partneriyle olan çatışmaları, yarıştan önce kopma noktasına gelir.Yarışa günler kala ikili, fiziksel zorluklardan daha fazlasıyla yüzleşmek zorundadır: geçmiş pişmanlıklar, bastırılmış duygular ve değişen aile dinamikleri. Vätternrundan’ın zorlu etapları boyunca, pes etmekle devam etmek arasındaki ince çizgide gezinirler.

Film, Stockholm'de yaşayan zıt karakterli iki kardeşin hikayesini anlatır. Daniel, düzenli bir yaşam süren, sporcu ve mükemmeliyetçi bir yöneticidir. Kız kardeşi Lisa ise işsiz, içki problemi olan ve küçük kızıyla birlikte babasının evinde yaşayan bir annedir. Sürekli tartışan bu iki kardeş, bir gün 90 kilometrelik zorlu Vasaloppet kayak yarışına birlikte katılmaya karar verirler. Hazırlık süreci boyunca aralarındaki çatışmalar devam ederken, birbirlerini daha iyi tanımaya ve anlamaya başlarlar

Dr. Elizabeth Taylor, Yeni Zelanda’daki prestijli bir hastanede çalışan, alanında saygın bir cerrahtır. Bir ameliyat sırasında, genç asistanı Richard Whitehead’e deneyim kazanması için hassas bir işlemi devreder. Ancak Richard’ın acemiliği, geri dönüşü olmayan bir hataya yol açar ve hasta Lisa, ameliyat sonrası komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybeder. Elizabeth, hem kendi kariyerini hem de Richard’ı korumaya çalışırken, hastane yönetimi ve hastanın ailesi tarafından artan bir baskıyla karşı karşıya kalır. Bu süreçte, Elizabeth’in meslektaşları ve hatta hemşire olan partneri bile ondan uzaklaşır. Film, Elizabeth’in bu kriz karşısında yaşadığı içsel çatışmaları ve etik ikilemleri derinlemesine işler.

2001 yılında, kuzey Çin'in Datong şehrinde yaşayan Qiaoqiao (Zhao Tao), bir kulüp şarkıcısı ve model olarak hayatını sürdürmektedir. Sevgilisi Bin (Li Zhubin), daha iyi bir yaşam umuduyla başka bir eyalete gitmeye karar verir ve Qiaoqiao'ya, maddi durumu düzeldiğinde onu da yanına alacağını söyler. Ancak zamanla Bin'den haber alamayan Qiaoqiao, onu bulmak için ülke çapında bir yolculuğa çıkar. Bu yolculuk, Çin'in hızlı modernleşme sürecinde değişen şehirleri, yok olan kasabaları ve yerinden edilen insanları gözler önüne serer.

Alabama'da bir lastik fabrikasında uzun yıllar boyunca çalışan Lilly Ledbetter, emekliliğine kısa bir süre kala, aynı işi yapan erkek meslektaşlarından yıllardır daha düşük maaş aldığını öğrenir. Bu adaletsizliğe karşı sessiz kalmayan Lilly, hakkını aramak için yasal yollara başvurur. Mücadelesi, sadece kendi davası olmaktan çıkar ve tüm ülkeyi etkileyen bir eşit ücret hareketine dönüşür. Lilly'nin azmi, sonunda Amerika Birleşik Devletleri'nde kadınlar için ücret eşitliği yasasının çıkmasına öncülük eder.

David King (Denzel Washington), New York'un en etkili müzik yapımcılarından biridir. Kariyerinin zirvesindeyken, bir fidye olayıyla sarsılır: kaçırılan kişi, onun çocuğu değil, çalışanlarından birinin oğludur. Ancak fidyeciler, King'den yüklü bir miktar para talep eder. Bu olay, King'i ahlaki bir ikilemle karşı karşıya bırakır: kendi çıkarlarını mı yoksa başkasının hayatını mı önceliklendirecektir?

Başarılı bir teknoloji girişimcisi olan Karsh (Vincent Cassel), eşinin ölümünün ardından derin bir yas sürecine girer. Bu süreçte, ölen sevdiklerinin mezarlarını ve çürüme süreçlerini gerçek zamanlı olarak izlemeye olanak tanıyan "GraveTech" adlı devrim niteliğinde bir teknoloji geliştirir. Ancak bir gece, Karsh’ın eşinin mezarı da dahil olmak üzere birçok mezar tahrip edilir. Karsh, bu vandallığın arkasındaki suçluları bulmak için bir arayışa girer ve daha büyük bir komplonun içine çekilir.

Yakın bir gelecekte, dünya iklim değişikliği ve kaynak tükenmesiyle harap olmuştur. "Yeni Dünya" olarak adlandırılan elit bir toplumda, insanlar yaşamlarını uzatan ilaçlarla hayatta kalırken, çocuk sahibi olmak devletin sıkı kontrolüne tabidir. Mia (Elizabeth Olsen) ve Aaryan (Himesh Patel), bu toplumda çocuk sahibi olabilmek için yedi günlük zorlu bir değerlendirmeye tabi tutulurlar. Değerlendirmeyi yürüten devlet görevlisi Virginia (Alicia Vikander), çiftin evine taşınarak onları çeşitli testlere tabi tutar. Virginia'nın yöntemleri giderek daha müdahaleci ve manipülatif hale gelir, çiftin ilişkisini ve bireysel sınırlarını zorlar. Bu süreçte, Mia ve Aaryan, toplumun dayattığı normları ve kendi arzularını sorgulamak zorunda kalır.

Bir zamanlar usta-öğrenci ilişkisi içinde olan iki efsanevi Go oyuncusu, yıllar sonra kaderin bir cilvesiyle aynı turnuvada karşı karşıya gelir. Usta olan Jin Seong, geleneksel Go felsefesinin yaşayan temsilcisidir; sakinliği, stratejik dehası ve sabrı ile tanınır. Öğrencisi Ha Joon ise modern yaklaşımları, riskli hamleleri ve sezgisel oyunuyla kısa sürede dünya çapında ün kazanmıştır.İki dehanın yolları, uluslararası Go şampiyonasında kesişir. Geçmişteki dostlukları, öğretileri ve kırgınlıkları, her taşla yeniden canlanır. Turnuva ilerledikçe sadece oyunun değil, hayatın da masaya yatırıldığı bir hesaplaşma başlar. Oyunun ötesinde, ustalığın gerçek anlamı, gururun bedeli ve affetmenin gücü sorgulanır.

Film, Saint-Exupéry'nin cesaretini ve hayal gücünü ön plana çıkaran bir anlatıma sahiptir. Guillaumet'in kaybolmasının ardından, Saint-Exupéry'nin onu bulmak için çıktığı yolculuk, sadece fiziksel bir arayış değil, aynı zamanda insan ruhunun sınırlarını zorlayan bir içsel keşif sürecidir. Bu süreçte ona Guillaumet'nin eşi Noëlle de destek olur. Birlikte, imkansız görünen bu görevi yerine getirmek için ellerinden geleni yaparlar.

1923 yılının Temmuz ayında, tüberküloz hastalığıyla mücadele eden Franz Kafka, iyileşme umuduyla Baltık Denizi kıyısına gider. Burada, enerjik ve hayat dolu bir kadın olan Dora Diamant ile tanışır. İlk bakışta zıt karakterlere sahip olan ikili, kısa sürede derin bir aşka yelken açar. Ancak Kafka'nın ilerleyen hastalığı, bu tutkulu ilişkinin üzerine gölge düşürür. Film, Kafka'nın ölümünden önceki duygusal dünyasını ve edebi mirasını, Dora ile yaşadığı aşk üzerinden sinematografik bir dille aktarır.

İstanbul'un muhafazakâr mahallelerinden birinde yaşayan Nimet, yaşadığı trajik bir çocuk kaybının ardından hayatını yeniden inşa etmeye çalışırken, küçük kardeşi Öznur da aile içindeki sırlarla başa çıkmaya çalışmaktadır. Mahalle baskısı, muhafazakârlık ve aile sırları gibi çeşitli zorluklarla mücadele eden iki kardeşin hayatı, zamanla parçalanmaya başlar. Film, kadınların bastırılmış duygularını ve toplumsal normlara karşı verdikleri mücadeleyi derinlemesine işler.

Nick ve Noah, ilişkilerinin en iyi dönemini yaşarken, karşılaştıkları zorluklar onları derin bir sorgulamaya iter. Bir dizi olay, onların gerçekten birbirleri için mi yaratıldıklarını yoksa ayrı yollar mı izlemeleri gerektiğini anlamalarına yardımcı olur. Aşk her zaman yeterli olmayabilir ve bazen affetmek bile her şeyi düzeltmeye yetmez.

The Smashing Machine, 2000'li yılların başında karma dövüş sanatları (MMA) dünyasında yıldızlaşan Mark Kerr'in gerçek yaşam öyküsünü beyaz perdeye taşıyor. Dwayne Johnson'ın canlandırdığı Kerr, iki kez UFC ağır sıklet turnuva şampiyonu olmuş ve "The Smashing Machine" lakabıyla tanınmıştır. Ancak ringdeki zaferlerinin ardında, opioid bağımlılığı ve özel hayatındaki çalkantılarla mücadele eden bir adamın trajik hikâyesi yatmaktadır. Emily Blunt'ın canlandırdığı eşi Dawn Staples ile olan ilişkisi, Kerr'in içsel çatışmalarını ve insanî yönünü derinlemesine yansıtır.​

Ali, Amerika'da edebiyat profesörü olarak görev yapan, ancak geçmişinden kopamayan bir adamdır. Annesinin Türkiye'deki şüpheli ölümü üzerine memleketine döner ve ailesinin karanlık sırlarıyla yüzleşir. Babasının yıllardır süren sadakatsizliği ve annesine karşı uyguladığı şiddet, Ali'nin iç dünyasında derin yaralar açar. Bu süreçte, gizemli bir bahçıvan olan Reza ile tanışır. Reza'nın varlığı, Ali'nin bastırdığı duygularını ve intikam arzusunu gün yüzüne çıkarır. İkili, adalet arayışıyla tehlikeli bir yola girer.​